Rusya’da Simbrist’te doğdu (1876). Babasının ölümü üzerine annesiyle birlikte İstanbul’a geldi. Ortaöğrenimini Bursa Askeri Lisesi’nde, yükseköğrenimim Harbiye Mektebi’nde tamamladı (1896). Harp Akademisinde okurken, gizli “İttihat ve Terakki” örgütüyle ilgisi nedeniyle Fizan’a (Libya’da bir bölge) sürüldü. Üstlerinden yardım görerek Fransa’ya kaçtı. Paris te Ecole des Sciences Politique’te okudu. Meşrutiyetin ilanına kadar Rusya’da öğretmenlik, gazetecilik yaptı. İstanbul’a dönüşünde Darülfünun’da Türk Siyasi Tarihi, Harbiye Mektebi’nde Siyasi Tarih müderrisliği yaptı. Türk Derneği (1908), Türk Yurdu Cemiyeti (1911), Türk Ocağı (1911) kurucuları arasına katıldı.
“Türk Yurdu” dergisini yayımlayarak Türkçülük akımının yaygınlık kazanmasına çalıştı. Mütarekede Dr. Adnan (Adıvar), Mehmet Emin (Yurdakul) vb. ile birlikte Milli Türk Fırkası’nı (1919) kurdu. Anadolu’ya geçince TBMM hükümetince örgütlenen “Telif ve Tercüme Heyeti” üyeliği ve başkanlığına getirildi (1921-1923). İstanbul’dan milletvekili seçildi (1923). Türk Tarih Kurumu Başkanlığı (1932), İstanbul Hukuk Fakültesi’nde Siyasal Tarih Profesörlüğü görevlerinde bulundu (1933). Kars milletvekiliyken öldü (11 Mart 1935).
Yusuf Akçura, Paris’teyken ittihatçı liderlerden Ahmet Rıza’nın çıkardığı Şûrayı Ümmet ve Meşveret gazetelerinde yayımladığı makalelerle Meşrutiyetçi çevrelerde tanınmaya başlamıştı. Daha sonra Kahire’de çıkan Türk (1904) gazetesinde yayımladığı “Üç Tarzı Siyaset” adlı yazısında Ahmet Rıza grubunun Osmanlı Birliği (panottomanizm), Mehmet Murat’ın İslam Birliği (Panislamizm) görüşlerine karşı Türk Birliği (Pantürkizm) düşüncesini savundu. Eleştiri ve önerileri şöyle özetlenebilir:
1) İslamlık ve Hıristiyanlık arasında önlenmez düşmanlıklar belirmiş, daha önemlisi Osmanlı imparatorluğu bünyesindeki azınlıklar özellikle 1870’lerden sonra Almanya’da güçlenen ulusçu akımın etkisinde kalmışlardır. Bu nedenle Padişah II. Mahmud’un özlediği, Ali ve Fuat Paşaların da yandaş oldukları bu görüşe dayanarak, Hıristiyan öğelerin Amerika Birleşik Devletleri’ndeki gibi bir siyasal birliğe kendi istekleriyle katılmaları olasılığı beklenemez. Zorlama ise, XX. yüzyılın güçlü Avrupasınm tepki ve müdahalesini doğurur. Yeniçağ Osmanlı imparatorluğunun elinden Müslüman olmayan ulusların özerklik ve bağımsızlık kazanmalarını önleme gücünü aldığına göre, Osmanlı birliğinin pratik bir değeri düşünülemez.
2) II. Abdülhamid’in benimsediği İslam Birliği ülküsünün de İslam dinine bağlı kavimlerin kendi “milliyetleri”ni duymaları nedeniyle hocaları, şeyhleri, eski tarikatları, desteklemekle gerçekleştirme olanağı yoktur.
3) Türkleri aynı amaç ve ülkü çevresinde birleştirme sorunu ise, imparatorluk sınırları içinde ırk ve din birliği olduğu için kolay çözülecektir. Sınırların dışında kalan Türklerin birleştirilmelerinde de din birliğinin rolü olabilir.
Amerikalı tarihçi Charles W. Hoestler’in Türk milliyetçi çevrelerinde, Komünist Manifestosu’nun Marksçılar üzerinde yarattığı etkiye benzer rol oynadığını belirttiği bu görüşler1 hiç kuşkusuz bir yönüyle Turancılık ülküsü doğrultusundadır. Nedir ki Akçura, 1918’lerde “Turancılığın bir Osmanlı emperyalizmi olduğunu” ileri sürerek savaşa karşı olduğunu belirtmiş, Cumhuriyetten sonra ise, eski görüşlerine, “Osmanlı Devletinin içerde Türklük ya da İslam siyaseti gütmesi, dışarda Pantürkist, ya da Panislamist olmasını gerektirmez” biçiminde yorum getirmeye çalışmıştır.
Akçura’nın 1911’den sonra “Türk Yurdu” dergisinde Ziya Gökalp, Ahmet Hikmet (Müftüoğlu), Mehmet Emin (Yurdakul), Ömer Seyfettin, Rıza Tevfik, Mehmet Fuat (Köprülü) gibi yazarları birleştirerek ulusçuluk akımının yaygınlık kazanmasına çalıştığı görülür. Bu evrede (1917’lere kadar) “İttihat ve Terakki Fırkası”nın genel politikasına aykırı bir düzey üzerinde değildir. Dergideki yazılarında özellikle dil, tarih ve toplumbilim konularında düşünceler ileri sürer. Bir yazısında çağdaş ileri devletlerin, burjuvazinin, sermaye adamlarının, bankerlerin omuzları üzerinde yükseldiğini ifade ederek, ulusçuluğun köylüyle birlikte Türk burjuvazisini de geliştirmek zorunda olduğunu yazar. Burjuva sınıfının gelişlirilmediği takdirde Türk toplumunun yaşama olanağının zayıflayacağı düşünüsünü’savunur (Türk Yurdu, sayı 140, 1917: anan: Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, si. 413. 1973).
Emin Türk Eliçin’e göre, asıl önemi 1910-1920 gibi düşün hayatının karmakarışık olduğu bir dönemde siyasal olayları temeldeki ekonomik gerçeklerden ayırmadan çözümlemeye çalışmasıdır. Bu yönteme bağlı olarak yaptığı kimi incelemeleri İktisat ve Siyaset adlı kitabında toplamıştır. Özellikle II. Meşrutiyet döneminin siyasal partileri üzerine yaptığı araştırmada partilerin siyasal kökenleri üzerindeki görüşleri ilginçtir. Çıkarları bakımından Osmanlı Devletinin varlığına bağlı olan Müslüman ahaliyi, II. Meşrutiyetin ilanından önceki evrede aşağıdaki gruplara ayırır:
En çok satan kitapları online satın alın
1) Asker, sivil, ruhani memurlardan oluşan yönetici zümre,
2) Müslüman tüccarlar, müteahhitlik ve mültezimlik ederek hükümetin koltuğu altında para kazanan büyük işadamları,
3) Sınıf çıkarlarını gözetebilmek için hükümete dayanan, daha doğrusu hükümeti elinde tutmak isteyen arazi ve emlak sahipleri.
Bu üç varlıklı toplumsal kümeyi “burjuva”, maaşlı küçük memur kesimini ve topraksız ya da az topraklı köylüleri işçi sınıfından saymak mümkündür. II. Abdülhamid’in son yıllarında az maaşla geçinen asker ve sivil bürokrasinin yoksul kanadı iktidarı varlıklı zümrelere yandaş görerek muhalafete geçmiştir, “İttihat ve Terakki” bu yoksul (proleter) askeri ve mülki memur tabakasına dayanarak tarih sahnesine çıkmış, güçlendikçe Ermeni taşnakları, Bulgar komitacıları, ihtilalin başarı kazanacağını sezen Selanik tüccarları, Rumeli’ndeki kimi toprak sahipleri tarafından desteklenmiştir. Askeri bir darbe ile iktidara geçmesi üzerine çıkarları eski rejime bağlı olan sınıf ve tabakalar (yani Abdülhamid rejiminde servet yapan tüccarlar ve işadamları, yerlerinden olan büyük memurlar, eşraf ve ayan) ise “Hürriyet ve İtilaf” Partisini kurmuşlardır.
Nedir ki Meşrutiyetin ilk yıllarındaki bu görünüm kısa süre sonra değişmiş, özellikle I. Dünya Savaşı yıllarında “İttihat ve Terakki” bir yandan bünyesindeki küçük bürokratları zenginleştirerek burjuvalaştırırken, öte yandan partinin kilit noktalarını ele geçiren Selânikli tüccarların temsilcisi durumuna geçmiştir. Bu nedenle artık savaşın sonunda “İttihat ve Terakki yi Türk milli burjuvazisinin partisi saymak yanlış olmaz.
Kurtuluş Savaşı yıllarında yayımladığı kimi makalelerde, XIX. yüzyılda batı kapitalizminin doğu ülkelerini sömürerek yok etmeye çalıştığını yazan Akçura, gümrük duvarlarını kaldırmaya çalışan Osmanlı liberallerini eleştirerek, bu durumun Avrupa sermayesinin Türkiye’yi istilasını kolaylaştırması anlamına geldiğini belirtir (1921).
Muasır Avrupa’da Siyasi ve İçtimai Fikir Cereyanları (1926) adlı kitabında ulusçuluk, özgürlük, eşitlik, sosyalizm konularını ele alarak insanların özgür ve hukukça eşit olmalarını ilkeleştiren insan Hakları Bildirgesinin gerçek bir eşitlik sağlayamadığını yazar. Asıl eşitliğin ekonomik fırsat eşitliği ile gerçekleşeceğini savunan Marksçı düşünceye yaklaşır. Sosyalizmin çağdaş ekonomik ve siyasal düşüncenin temeli olduğu görüşünü açıklamakta da sakınca görmez.
Yazılarındaki değişmelere bakarak Yusuf Akçura’nın Türkiye’deki siyasal gelişmelerden etkilendiğini söylemek yanlış değildir. 1904’lerde Pancermanizm ve Panislavizm akımlarından esinlenerek Pantürkist görüşlerin bir ölçüde öncüsü olan yazarın I. Dünya Savaşı yenilgisinden sonra eski inançlarından uzaklaştığı, özellikle 1923’ten sonra Mustafa Kemal Paşa’ya ters düşmemeye özen gösterdiği kabul edilir. Değişkenliğini daha çok kişiliğine bağlayan Yahya Kemal, bunu, ideal adamı olmamasının doğal sonucu olarak yorumlar (Siyasi ve Edebi Portreler, sf. 124-127, 1968).
Yusuf Akçura’nın Başlıca Eserleri
- Ulum ve Tarihi (Kazan 1906);
- Üç Haziran Vak’a-i Müessifesi (Orenburg 1907);
- Eski Şûra-yı Ümmet’de Çıkan Makalelerimden (İstanbul 1913);
- Mevkufiyet Hatıraları (Kazan ve İstanbul 1914);
- Rusya’daki Türk-Tatar Müslümanlarının Şimdiki Vaziyeti ve Emelleri (İstanbul 1914);
- Şark Meselesine Ait Tarihi Notlar (İstanbul 1920);
- Muasır Avrupa’da Siyasi ve içtimai Fikirler ve Fikri Cereyanları (1923);
- Siyaset ve İktisat (1924);
- Osmanlı imparatorluğu’nun Dağılma Devri (İstanbul 1940);
- Ta Kendim-Yahut Defter-i Amalim (İstanbul 1944) ;
- Uç Tarz-ı Siyaset (İstanbul 1912, yeni harflerle 1976);
- Tarih-i Siyasi Dersleri (6 cilt).
KAYNAKLAR: Şükran Kurdakul, Çağdağ Türk Edebiyatı: Hilmi Ziya Ülken, Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi (1966); Emin Türk Eliçin, Kemalist Devrim İdeolojisi (1970); Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma (1973).