dını anmanın bize, soyadını taşımanın kendisine yük olduğunu bildiğimiz bir zat; bugüne kadar hangi noktada durduğuna, hangi sicile sahip olduğuna bakmadan TBMM’deki Bütçe görüşmeleri sırasında ismimin geçtiği şu cümleleri kurmuş: Medya çalışanlarının sorumluluğu, oradaki yorumcuların, haber yapıcıların sorumluluğu da çok önemli ama takip ve denetimi siz yapacaksınız ve bu konuda gerçekten adil, tarafsız ve güvenilir olduğunuzu hissettirmeniz çok önemli. Hani bugün çıkan bir haber mesela İsmail Saymaz ve Fatih Altaylı için halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçundan soruşturma açılırken ben anlayamıyorum mesela Bengü Türk TV'nin aynı muameleyi niye görmediğini. Yıldıray Çiçek'in çarşaf çarşaf, devamlı iftira ve hakaret dolu köşe yazılarını saatlerce televizyonda yayınlıyor ama hiçbir yaptırım almıyor; bu da benim ilgimi çeken bir durum.

***

Bu cümlelerin hangi birine cevap vereyim ki?

Gazeteci İsmail Saymaz ve Fatih Altaylı’nın son olayı üzerinden beni kıyaslamanın ne bir mantığı var ne de benim yazılarımı iftira olarak göstermenin vicdanı ve ahlaki bir temeli var… 

Türkiye’nin en fazla dava açılmış yazarlarından birisiyim. Bana bir gün olsun “İftira ve yalan” suçlamasıyla dava açılmamıştır.  Her yazdığım yazıyı somut deliller üzerinden yazmaya ve iftiraya, yalana başvurmamaya büyük bir hassasiyet gösteririm. Çünkü karakterli bir yazar için “Yalan söylüyor ve iftira atıyor” denmesi kadar ağır bir durum yoktur. O yüzden her daim duam “Allah’ım kalemimizin ucuna iftira atmayı ve yalan yazmayı nasip etme” şeklindedir. Çünkü benim ölçüm Mehmet Akif Ersoy’un dediği gibidir: Şudur cihânda benim en beğendiğim meslek; Sözün odun gibi olsun, hakîkat olsun tek.

O soyadı kendine yük olan zata çok şey söyler, çok şey yazarım da neyse… MHP Kayseri Milletvekilimiz Baki Ersoy, Bütçe görüşmeleri esnasında zaten gerekenleri onun yüzüne söylediği için bu konuyu fazla uzatmıyorum.

Fakat “Yıldıray Çiçek niye İsmail Saymaz ve Fatih Altaylı gibi aynı muameleyi görmüyor” dediği konu üzerinde durmak istiyorum. Yazdıklarım bu gibilere nasıl bir kabus oluyorsa, şuur kaybından konu ve olayları bile birbirine karıştırıyorlar.

Ben, hangi gün olmayan konuları, yaşanmamış olayları yazdım? Hangi gün basına kapalı, iki kişi arasında kapalı kapılar arasındaki konuların içerisini “kaynaklar üzerinden” yalanla, iftirayla doldurmaya çalıştım?

Gazeteci Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz’ın suçlandığı ve hakkında soruşturma başlatılan konu biliyorsunuz Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP Lideri Devlet Bahçeli arasında hiç yaşanmamış olayların “Yaşanmış” gibi ekranlardan ısrarla dillendirilmesi olmuştur.

Önce İletişim Başkanlığına bağlı birim olan Dezenformasyonla Mücadele Merkezi; “Bazı basın yayın organlarında yer alan, “Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bahçeli’ye MHP’li vekillerle ilgili bazı görüntüler izletti” iddiası doğru değildir. Cumhurbaşkanımız Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile görüşmesinde kendisine iddia edildiği gibi bir görüntü izletmesi söz konusu değildir.” açıklamasını yapmıştı. 

Daha sonrada İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Suçları Bürosu, Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz hakkında resen soruşturma başlattığı gibi; MHP Genel Başkan Yardımcısı İsmail Özdemir de “Bu kapsamda Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz ile beraber, ilgili yayınların gerçekleştirildiği medya kuruluşları hakkında da Milliyetçi Hareket Partisi olarak suç duyurusunda bulunuyoruz." açıklamasını yaptı.

Biliyorsunuz MHP’li üç milletvekili hakkında çıkan bazı iddialar üzerine parti içi inceleme başlatılarak, istifaları istenmiş ve o milletvekilleri de MHP’den istifa etmişti. MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin kendisine gelen bilgiler ışığında daha yargıya intikal etmiş zerre bir gelişme dahi olmadan, bu durum karşısında anında hassasiyetini göstermesi, siyasi ahlakının ne derece yüksek olduğunun göstergesi olmuştur.

Fakat ortada böyle bir hassasiyet ve siyasi ahlak davranışı varken, ismi geçen gazeteciler bu durumu gölgelemek, farklı alanlara taşımak ve Cumhur ittifakı içinde hesaplaşma algısı yaratmak için yalan ve iftiraya başvurmuştur. Ya da “Kaynaklarımız” dedikleri kişilerin tuzağına bir kez daha düşmüşlerdir.

Fatih Altaylı “Cumhurbaşkanı Erdoğan ile MHP lideri Bahçeli arasında yapılan son görüşmede bu konu Erdoğan tarafından gündeme getirildi. Bahçeli’nin milletvekillerini savunması üzerine, Erdoğan’ın koalisyon ortağına bazı görüntüler izlettiği ve Bahçeli’nin bu görüntüler üzerine ikna olarak üç vekilin istifasını talep ettiği doğrulanmamış ama hemen hemen herkesin bildiği kesin bir bilgi." cümlelerini kullanarak, İsmail Saymaz ise “MHP’li kaynaklarımdan gelen bilgiye göre, Beştepe’deki görüşmede Erdoğan Bahçeli’ye dosya verdi.”cümlelerini kurarak “MHP’li kaynaklar”  maskesi üzerinden bir yalana ve iftiraya başvurdular.

Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz bu iftira ve yalanları üreten ve kendilerine aktaran “AK Partili yahut MHP’li kaynaklar” kimlerse onları açıklamalıdır. Eğer açıklanırsa, Cumhur ittifakını bozmak isteyen, Sayın Erdoğan ve Bahçeli’yi töhmet altında bırakmak için bu yalan ve iftiraları üreten kişiler daha net anlaşılacaktır. “AK Partili- MHP’li kaynaklarım” diye sunulanlar hayalet ise ve tüm bu iftiraları, yalanları adı geçen gazeteciler üretiyorsa onların bu konuda “Görevli” olduğu gerçeği ortaya çıkacaktır… Çünkü sol medyanın genelinde iftira ve yalan haber say say bir türlü bitmiyor.

MHP takıntısı ve saplantısı, Cumhur ittifakını bölme, parçalama ve etkisiz bırakma gayretleri sol medyada ve gazetecilerde bu durumu adeta sistemli hale getirmiştir. Bir yerde yalan ve iftira yüklü gazetecilik varsa, oranın propaganda sistemi tetikçiliğe dayalıdır.

Bir dönem AK Parti hükümetinin en büyük yağdanlığı olan ve şimdi en büyük Cumhur ittifakı düşmanı olan Fatih Altaylı’nın “Erdoğan’ın koalisyon ortağına bazı görüntüler izlettiği ve Bahçeli’nin bu görüntüler üzerine ikna olarak üç vekilin istifasını talep ettiği” şeklindeki ve Halk TV’nin sembol ismi haline gelen İsmail Saymaz’ın “Erdoğan Bahçeli’ye dosya verdi.” şeklindeki kamuoyunu yanıltıcı ifadeleri, gazetecilikten ziyade resmi olarak teyit edilmemiş bilgileri kamuya sunması; kurşunu yalan ve iftira olan tetikçilik yapmaktan başka bir şey olmamıştır. Belli ki, bulundukları atmosfer bu gazetecileri bu yönde çok baskı altına almaktadır.

Bu gazetecilerin bu baskı altındaki hallerini görünce Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Ah, bir kere olsun kendi dışıma çıkıp kendimi görebilsem” sözleri aklıma geldi. Bu gazetecilere sol medya dışına çıkıp, kendilerini görmelerini tavsiye ederim.

Gazeteci taraf olabilir. Bir tarafı ideolojik olarak yahut kendi ilişkileri açısından sevmeyebilir. Bunlar her gazetecinin doğal hakkıdır. Ama kimse kimseye iftira atmamalı ve asla yalana başvurmamalıdır. Kimse “Bu haberi doğru içerikle verdin” diye kızmıyor. Gazeteci hangi tarafta olursa olsun haberi doğru veriyor ve yalan/iftira katmadan yorumluyorsa buna kimsenin zaten itirazı olmaz. İtiraz edenin de zaten basın özgürlüğüne, demokrasiye bakışı sakat demektir.

Sol medya haberlerinde, yorumlarında takıntıyı, saplantıyı, sırf düşmanlık olsun diye yalanı, iftirayı üreterek ülkede kaos, kriz ve kavga tohumları ekmekten vazgeçmelidir.

Son sözümüzde bu medya ekranlarından inmeyen, adını anmanın bize, soyadını taşımanın kendine yük olduğunu ifade ettiğimiz o zatla ilgili olsun… CHP’li, HDP’li ittifaklarda bulunmaktan zihninin çok karışık olduğu gözüküyor ve “İftira atmanın” ne demek olduğunu bile idrak edemediğin anlaşılıyor. İftira bir kimseye gerçek olmayan, olumsuz bir durumu, bir suçu, amaçlı olarak, bilerek yükleme, kara çalma demektir. Ekranlarında sürekli poz verdiğin sol medyaya bakarsan iftiranın nasıl bol bol atıldığını görürsün. Onlardan nasıl etkilendiysen “Yıldıray Çiçek iftira atıyor” derken bile iftira atıyorsun… Hadi bir tane iftiramı ispat et bugün yazarlığı bırakacağım. İspat edemezsen sen de milletvekilliğinden istifa edecek misin muhterem zat?