Siyaset de muhalefetin sorumluluk bilinciyle hareket etmesi beklenirken, CHP'nin son yıllarda vandalizmle ilişkilendirilen olaylarla anılması, partinin imajını derinden sarsmaktadır. Muhalefet yapmak adına sokakları savaş alanına çeviren, kamu malına zarar veren ve toplumsal düzeni hiçe sayan bu anlayış, siyasi ahlakla bağdaşmamaktadır. CHP'nin siyasi muhalefeti, demokratik bir hak olmaktan çıkıp sosyal huzuru bozan bir unsura dönüştüğünde, ortaya çıkan zararların bedelini tüm ülke ödemektedir. 

Türkiye'nin farklı şehirlerinde gerçekleşen protestolarda kamu binalarının yakılması, iş yerlerine zarar verilmesi ve yolların kapatılması gibi yıkıcı eylemlerin ön plana çıkması, CHP'nin kontrolsüzlüğünü ve liderlik zafiyetini açıkça ortaya koymaktadır. Parti yönetiminin bu tür olaylara sessiz kalması veya üstü kapalı bir şekilde onaylaması, sadece siyasi bir hata değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumsuzluktur. Muhalefet etmek adına ortaya çıkan bu şiddet yanlısı tutum, CHP'nin demokrasi anlayışının samimiyetini sorgulatmaktadır. Demokrasi, kamu malına zarar vererek, sokakları ateşe vererek ya da toplumsal huzuru bozarak savunulamaz. 

CHP'nin vandalizmle ilişkilendirilen bu eylemleri, Türkiye'nin sosyal dokusunu tehdit etmektedir. Toplumu kutuplaştıran, kamplaştıran ve nefret tohumları eken bu yaklaşım, ülkenin birliğini dinamitlemektedir. CHP, siyasi çıkarları uğruna toplumsal barışı feda etmekten çekinmemekte, ülkenin huzurunu siyasi hırslarına kurban etmektedir. Bu durum, CHP'nin iktidar alternatifi olmaktan ne kadar uzak olduğunu gözler önüne sermektedir. 

Ekonomik anlamda da bu yıkıcı eylemlerin bedeli ağırdır. Örneğin, 2024 yılında gerçekleşen protestolar sırasında kamu mallarına verilen zarar sonucu yaklaşık 200 milyon TL'lik bir maliyet ortaya çıkmış, bu durum yerel bütçeleri derinden etkilemiştir. Vandalizmin yol açtığı zararlar, kamu kaynaklarının israf edilmesine neden olmakta, yatırımcı güvenini sarsmakta ve ekonomik istikrarsızlığı derinleştirmektedir. CHP'nin bu eylemleri doğrudan desteklemediği iddia edilse bile, sessiz kalarak veya yetersiz tepki vererek dolaylı olarak bu durumun sürdürülmesine katkı sağladığı açıktır. Bu yaklaşım, Türkiye ekonomisinin geleceğine zarar vermekte ve halkın refahını tehlikeye atmaktadır. 

Siyasi vandalizmin Türkiye'ye maliyeti yalnızca ekonomik değildir; uluslararası itibarımız da bu tür olaylardan zarar görmektedir.  

Yine 2024 yılında gerçekleşen uluslararası yatırımcı konferansında Türkiye'nin iç karışıklıklarla anılması, yabancı yatırımcıların ülkeye olan güvenini sarsmış ve yatırım kararlarını ertelemelerine yol açmıştır. Demokrasi kılıfı altında gerçekleştirilen bu yıkıcı eylemler, Türkiye'nin uluslararası arenada istikrarsız bir ülke olarak görülmesine neden olmaktadır. CHP'nin bu sorumsuz tutumu, ülkemizin dış politikadaki gücünü ve güvenilirliğini de zayıflatmaktadır. 

CHP yönetimi, bu tür yıkıcı eylemler karşısında net bir duruş sergilemek zorundadır. Sessiz kalmak ya da eylemleri meşrulaştırmak, sadece parti içindeki radikal unsurlara cesaret verir. Türkiye'nin ihtiyacı olan şey, vandalizme prim veren bir muhalefet değil, sorumluluk sahibi, yapıcı ve halkın çıkarlarını ön planda tutan bir siyasi anlayıştır. CHP, bu yıkıcı zihniyetten kurtulmadığı sürece, sadece kendine değil, Türkiye'nin geleceğine de zarar vermeye devam edecektir. 

CHP'nin vandalizmle ilişkilendirilen bu yıkıcı yaklaşımı kabul edilemez. 

Toplumsal huzuru bozan, ekonomik dengeleri sarsan ve uluslararası itibarımızı zedeleyen bu tutum, Türkiye'nin geleceği için bir tehdittir. CHP, bu sorumsuzluğa bir an önce son vermeli, Türkiye'yi kaosa sürüklemek yerine, demokratik değerleri gerçekten benimseyen, yapıcı bir muhalefet anlayışını benimsemelidir. Aksi takdirde, halkın gözünde güvenilir bir alternatif olma iddiasını sonsuza dek kaybedecektir.